Entelektüel Sürgün, Marjinal, Yabancı

“Entelektüel Sürgün, Marjinal, Yabancı ” ( Ayrıntı Yayınları) ;
“Entelektüelin bir görevi de insan düşüncesini ve insanlar arası iletişimi kıskacı altına alan
klişeleri ve indirgeyici kategorileri kırmaktır.”

Entelektüel bireyin hangi partiye yakınlık duyarsa duysun, hangi
ülkeden gelirse gelsin ve kendini aslen neye bağlı hissederse
hissetsin, insanların çektiği acılar ve yaşadığı baskılar konusunda belli
doğruluk standartlarından şaşmaması gerektiğini söylemeye çalıştım.”
“Evrensel, tek bir standarda bağlı kalmak bir tema olarak
entelektüellerle ilgili tesbitlerimde çok önemli bir rol oynuyor.”
“Düzenin adamları belli çıkarları gözetirler, oysa entelektüeller şovenist
milliyetçiliği, şirketleşmiş düşünce müsveddelerini ve sınıfsal, ırksal ve
cinsel imtiyazları sorgulayan kişiler olmalıdırlar. Çoğunlukla
başkalarının gerçekliğini görmemizi engelleyen birer perde işlevi gören,
yetiştiğimiz ortamın, sahip olduğumuz dilin ve milliyetin sağladığı ucuz
kesinliklerin ötesine geçebilme riskini bir standart arama ve buna uyma
çabası demektir. Sözgelimi bir düşmanın durup dururken bir şiddet
eylemine girişmesini kınıyorsak, hükümetimiz kendisinden daha zayıf
bir ülkeyi işgal ettiğinde de aynı şeyi yapabilmeliyiz. Entelektüellerin ne
söylemeleri ya da ne yapmaları gerektiğini belirleyen hiçbir kural
yoktur; gerçekten laik bir entelektüel için tapılacak ve yanılmaz
kılavuzluğuna güvenilecek herhangi bir tanrı da yoktur.”
“Entelektüeller bu fiili durumların ne ölçüde kölesi, ne ölçüde
düşmanıdırlar? Aynı şey entelektüellerin kurumlarla (akademi, kilise,
mesleki örgüt) ve zamanımızda entelijansiyayı olağanüstü ölçüde
kendi saflarına katan dünyevi iktidarlarla olan ilişkisi için de geçerlidir.

Sonuç, Wilfred Owert’ın belirttiği gibi “mürekkep yalamışların tüm halkı
bir kenara itip/devlete bağlılıklarını Han etmeleri” olmuştur. Nitekim
entelektüelin asli görevi bence bu tür baskılar karşısında görece
bağımsızlığını koruma arayışına girmektir. Entelektüeli sürgün ve
marjinal olarak, amatör olarak, iktidara karşı hakikati söylemeye
çalışan biri olarak nitelememin nedeni de budur.”

“Ne koruyacak makamları ne de başında nöbet tutup gücüne güç
katacakları toprakları olan entelektüellerde bazılarını çok rahatsız eden
bir şeyler vardır; kendini beğenenleri de yok değildir ama daha çok
kendileriyle dalga yoktur: kendilerini böyle gören entelektüellerin ne
yüksek mevkilerde eş dostları, ne de resmi makamlarda itibarları olur.
İnsan yalnız kalır, doğru; ama her zaman sürüye uyup mevcut duruma
hoşgörü göstermekten iyidir yalnızlık.”
“Mussolini’nin 1926 ile 1937 yılları arasında hapiste tuttuğu İtalyan
Marksist, eylemci, gazeteci ve olağanüstü siyaset felsefecisi Antonio
Gramsci, Hapishane Defterleri adlı kitabında, “bütün insanlar
entelektüeldir, ama toplumda herkes entelektüel işlevini görmez” diye
yazıyor.”

“Modern tarihte entelektüellerin işin içine karışmadığı ne önemli bir
devrim ne de önemli bir karşı devrim olmuştur. Entelektüeller
hareketlerin ana-babaları ve tabii ki evlatları, hatta yeğenleri
olmuşlardır”
“Bence merkezi önem taşıyan olgu şudur: entelektüel belli bir kamu
için ve o kamu adına bir mesajı, görüşü, tavrı, felsefeyi ya da kanıyı
temsil etme, cisimleştirme, ifade etme yetisine sahip olan bireydir. Bu
rolün özel, ayrıcalıklı bir boyutu vardır ve kamunun gündemine sıkıntı
verici sorular getiren, ortodoksi ve dogma üretmektense bunlara karşı
çıkan, kolay kolay hükümetlerin veya büyük şirketlerin adamı
yapılamayan, devamlı unutulan ya da sumen altı edilen insanları ve
meseleleri temsil etmek için var olan biri olma duygusu hissedilmeden
oynanamaz. Entelektüel bunu evrensel ilkeler temelinde yapar: Tüm
insanların dünyevi güçlerden ve ülkelerden özgürlük ve adalet
konusunda doğru dürüst davranış standartları beklemeye hakkı vardır;
bu standartların kasti veya gayri ihtiyari ihlallerine tanıklık edilmeli ve
cesaretle karşı konulmalıdır.”

“Entelektüelin gerçekleştirdiği temsil edimlerinin, topluma bir dava ya
da fikri ifade etmesinin asıl amacı egosunu güçlendirmek ya da
statüsünün keyfini çıkartmak değildir. İktidarın bürokrasilerinde hizmet
vermek, cömert hizmetkârlar olarak çalışmak da değildir bu temsil
edimlerinin amacı. Entelektüel temsil edimleri, kuşkucu, kendini dur
durak bilmeksizin akılcı sorgulamaya ve ahlâki yargıya adayan bir tür
bilince yaslanan faaliyetlerdir; bu da insanı sürekli tetikte olmaya zorlar.
Dili iyi kullanmayı bilmek ve dile ne zaman müdahale edileceğini
bilmek entelektüel eylemin iki temel özelliğidir.”

“Entelektüeller zamanlarına ait insanlardır; enformasyon ya da medya
sanayiinin cisimleştirdiği kitlesel temsil siyasetine herkes gibi onlar da
tabidirler; buna direnmelerinin tek yolu giderek güçlenen medyanın –
tabii ki sadece medyanın değil, statükoyu koruyan, her şeyi kabul
edilebilir ve onaylanmış bir aktüellik perspektifi içinde tutan bütün
düşünce yönelimlerinin- yaydığı imgeleri, resmi anlatıları, iktidarı haklı
çıkarma çabalarını tartışmaya açmaları, Mill’in “maske indirme” dediği
şeyi yaparak mümkün olduğunca hakikati anlatmaya çalıştıkları
alternatif versiyonlar geliştirmeleridir. Bu hiç de kolay bir iş değildir:
Entelektüel her zaman yalnızlık ile saf tutma arasında bir yerde durur.”
“Diller elbette millidir -Yunanca, Fransızca, Arapça, İngilizce, Almanca
vb.- , ama benim burada vurgulamak istediğim temel noktalardan biri,
entelektüelin salt anlaşılırlık ve tanışıklık gibi bariz nedenlerden değil
aynı zamanda dile özel bir ses, kendine özgü bir vurgu ve nihayet
kendisine ait bir perspektif getirmeyi umduğu için de milli bir dil
kullanmak durumunda olduğudur”

“Klişeler, aşınmış metaforlar, bayat kullanımlar, der Orwell, “dilin
çürümesi”nin örnekleridir. Sonuçta zihin uyuşup pasifleşirken bir
süpermarketteki fon müziği etkisi yaratan dil, kabul etmeye ayartır.”
“İslam’ın büyük farklılıklar gösteren yorumlarından hiç söz etmemek
entelektüelin rolü değildir bence. Tek biçimli olmaktan çok uzak, karma
nitelik taşıyan bir din ve bir kültürdür ne de olsa İslam. Ama İslam
büyük çoğunluğun inancı ve kimliği olduğu ölçüde entelektüele düşen
görev İslam’a övgüler düzen koroya katılmak olamaz. Bütün bu gürültü
patırtı arasında entelektüele düşen görev, ilkin İslam’ın karmaşık,
heterodoks yapısını vurgulayan bir yorum getirmek -yönetenlerin İslami
mı, yoksa bâtîni şairlerle mezheplerin İslami mı, diye soruyor Suriyeli
kadın haklarının ve modernliğin kendisinin meydan okumalarıyla
dogmatik ya da sözde popülist nameler okuyarak değil, insani bir
duyarlılıkla, dürüst değerlendirmeler yaparak yüzleşmesini istemektir.
İslam’da entelektüel için bunun yolu, meydanı kuzu kuzu siyasal
hırsları olan ulemâya ya da karizmatik demogoglara bırakmaktan değil,
şahsi tefsirin, yani içtihattın canlandırılmasından geçer. “
“Karanlık zamanlarda entelektüelin mensup olduğu milletin diğer
üyeleri ondan, o milletin yaşadığı acılara tanıklık etmesini, onun adına
konuşup onu temsil etmesini isterler genellikle.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir